//--> www.kafkasyalim.tr.gg

Kafkasyalim

Abhazya

ABHAZ ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI

 
“Tanrı bütün insanları özgür ve mutlu kılsın, fakat Abhazya’yı da unutmasın!”
Geleneksel Abhaz Duası’ndan

 

Abhazya Cumhuriyeti; Apsnı, Tanrı’nın kendisi için ayırdığı cennet ülke, 1200 yıllık devlet geleneğine sahip Abhaz ulusunun anayurdu, eski Sovyetler Birliği’nin Rivyerası, Canlar Ülkesi...

 

Abhazya, kuzeyde Kafkas Dağları ile güneyde Karadeniz arasında kalan, doğudan batıya Karadeniz boyunca dar bir şerit olarak uzanan küçük ve şirin bir ülkedir. Yüzölçümü 8600 km², nüfusu 340.000’dir. Ülkenin etnik oluşumu; %40 Abhaz, %18 Gürcü, %16 Ermeni, %16 Rus şeklindedir. Cumhuriyetin başkenti Sohum (Akua), diğer başlıca kentleri ise Gagra, Gudauta, Oçamçıra, Tkvarçal ve Gal’dir.

 

Abhazya’nın ekonomisi turizm ve tarım ağırlıklıdır. Başlıca tarım ürünleri; tütün, çay, narenciye, üzüm, mısır, fındık, sebze ve meyvedir. Ekime elverişli çok az alan (yüzölçümünün yüzde 20’si) olmasına rağmen, toplam istihdamın %27’sini karşılayan tarım sektörünün gayri safi milli hasıla içindeki payı yüzde 36’dır. Tarımın yanı sıra hayvancılık ve balıkçılık da Abhazya için önemli bir gelir kaynağıdır.

 

Abhazya eskiden “Sovyetler Birliği’nin Rivyerası” olarak adlandırılırdı. Kıyı şeridi, deniz ve güneş turizmi açısından uzun bir sezona (Mayıs-Ekim) sahiptir. Kıyıdan Kafkas Dağları’na uzandıkça dağ ve kayak turizmine elverişlidir.

 

Zengin bitki örtüsü, çok sayıda kültürün bir arada oluşu, binlerce yıl gerilere giden tarih hazinesi ve insanı şaşırtan doğal oluşumlarıyla birlikte Abhazya, dünyanın önemli turizm merkezlerinden biridir. Abhazya’da otel, motel, kamping, tatil köyü, özel dinlenme ve sağlık merkezleri gibi yüzlerce tesis bulunmakta ve yatak kapasitesi 25 bini bulmaktadır.

 

Abhazya, tarım ve turizm lehine bilinçli bir şekilde sanayiden uzak tutulmuştur. Ülke, zengin yeraltı kaynaklarına sahiptir. Yapılan sondajlarla büyük ekonomik değere sahip altın, gümüş, demir, bakır, civa, kömür, barit, dolamit, tebeşir taşı, kalsit, kireç, granit ve mermer rezervleri tespit edilmiştir. Bunların yanı sıra çok kaliteli seramik toprağı ve maden suyu kaynakları vardır.

 

Abhazya; kara, hava, deniz ve demir yolu ulaşımı bakımından çok avantajlıdır. Eski Sovyetler Birliği’nin hemen her bölgesine havayolu, karayolu ve demiryoluyla bağlantılıdır. Ayrıca, Karadeniz sayesinde, dünyaya açılmaktadır.

 

Abhazya topraklarının otokton halkı olan Abhazların geçmişi, bu ülkenin tarihi ile özdeştir. Arkeolojik bulgular Abhazya topraklarının insanoğlunun en eski yerleşim birimlerinden biri olduğunu göstermektedir. Son yıllarda ortaya çıkarılan eserler taş devrinden beri sözünü ettiğimiz topraklarda insanoğlunun var olduğunu kanıtlamaktadır.

 

Abhazya eski bir Hıristiyanlık diyarıdır. Sonradan, 17-18. yüzyılda İslam’ın etki alanına girse de Abhazya’daki Hıristiyan topluluk her zaman, özellikle bu yüzyılda daha kalabalıktı. Sık sık rastlanan, Abhazların istisnasız Müslüman olduğu iddiası ya tarihi-etnografik cehaletin, ya da “İslam fundamentalizmi” kartının bilinçli olarak oynanmasının sonucudur ki böylelikle Abhaz-Gürcü anlaşmazlığı için basitçe “ebedi Hıristiyanlık-Müslümanlık çatışması” şablonu içinde hüküm vermek mümkündür.

 

M.Ö. 13-12. yüzyıllarda kurulan ve Yunan mitolojisinde çokça söz edilen Kolkhide Devleti bir Abhaz-Laz organizasyonudur. Gürcü tarihçiler her ne kadar bu devletin Migrel-Laz devleti olduğunu savunsalar da Rus araştırmacı Turçaninov, Kolkhide dilinin Abhazca olduğunu ve Abhazca’nın eski SSCB halklarının dilleri arasında ilk yazılı dil olduğunu ispatlamıştır.

 

Tarihsel süreç içinde Abhazların orijinal adından ilk kez Romalılar döneminde söz edildiğini görüyoruz. Kolkhide Krallığı M.S. 2. yüzyılda Romalılar tarafından yıkıldı. Roma İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’a taşınıp Bizans İmparatorluğu olduktan sonra da Kolkhideliler (Abhaz ve Laz halkları) bu imparatorluğa tabi kaldılar.

 

M.S. 4-6. yüzyıllar arasında Abhaz ve Laz halklarının ülkesi olan Kolkhide toprakları Bizans ve İran ordularının boy ölçüşme sahası haline geldi. Bölge bir Bizans’ın bir İran’ın eline geçiyor, savaşı kim kazanırsa kazansın zararı Abhaz ve Laz halkları çekiyordu.

 

6. yüzyılda Bizans İmparatoru Justinyen, Abhaz ve Laz halklarını Hıristiyanlaştırdı. M.S. 550 ile 555 yılları arasında Abhaz kökenli halklardan Abazgi, Apsil ve Misimyanlar tek tek çağın süper gücü Bizans İmparatorluğuna karşı bağımsızlık savaşı verdiler ve bu savaşlarda soykırıma uğradılar.

 

8. yüzyılda Güney Kafkasya Arap istilasına uğradı. Araplar bu bölgeyi yüzyıllardır elinde bulunduran İranlıları darmadağın edip bölgenin tamamını ele geçirdiler. Gürcü prensleri Mir ve Arçil, Arapların önünden kaçarak Abhazya (Abazgia)’ya sığındılar. Arap orduları onların peşinden Abhazya topraklarına girdi. Abazgia’lılar Anakopya kalesinde şiddetli bir çarpışmadan sonra Arap ordusunu yenilgiye uğrattılar. Bu olay, Abhaz tarihinin önemli bir dönüm noktasıdır.

 

Abhazlar bu tarihten sonra Lazika’yı da ele geçirdiler. Ardından birçok Gürcü bölgesi Abhazya Krallığı denetimine girdi. 8. yüzyıl ile 10. yüzyıldaki dönemde Abhaz Krallığı bünyesinde bir araya gelen Gürcü kökenli halkların ortak otorite altında etnik konsültasyona girdiği ve günümüz Gürcü halkının temelini oluşturduğu birçok tarihçinin ortak yorumudur. Yani, Gürcü ulusu Abhaz Krallığı’na çok şey borçludur.

 

Abhaz Krallığı adını taşıyan devlet 10. yüzyılda hanedan değiştirirken adı da “Abhaz, Ran, Kahet, Somet Krallığı”na dönüşmüştür. 13. yüzyılda Celalettin Harzemşah tarafından yıkılan bu devlet hemen ardından gelen Moğol istilasından sonra tamamen dağılmıştır. Bu dağılma sonucunda Gürcü kökenli halklarla Abhazlar ayrılınca Abhaz Krallığı Abhazya’dan ibaret küçük ve sönük bir devlet haline gelmiştir. Ancak bu tarihten sonra da varlığını sürdürmüştür.

 

İspanyol gezgin Villadestes’in 1428 yılında yaptığı dünya haritasında gösterilen 58 devletten biri Abhazya’dır. Bu haritada Abhaz devleti ve bayrağı işlenmiştir.

 

Abhazya, 1578 yılında Osmanlı egemenliğine girmiştir. Osmanlılar Abhazya Kraliyet ailesine dokunmamışlar ve Abhazlar bu ailenin yönetiminde Sohum Sancağı adı ile Osmanlı İmparatorluğu’na tabi bir özerk birim olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir.

 

17. yüzyılın sonlarına doğru Migrellerin zayıflamasından yararlanan Çaçba (Şervaşidze) Hanedanı güney sınırlarını tekrar İngur nehrine kadar genişlettiler. Aldıkları topraklardaki Abhaz nüfusunu arttırarak pozisyonlarını güçlendirdiler. Çaçba’lar 1705 yılında topraklarını üçe böldüler: Kardeşlerden biri Kuzey Abhazya’yı (Gagra’dan Kodor’a kadar), ikincisi Orta Abhazya (Abjıva)’yı (Kodor’dan Galidza’ya kadar), üçüncüsü Güney Abhazya’yı (Galidza’dan İngur’a kadar) aldılar. Sözünü ettiğimiz üçüncü bölgenin adı Çaçba Mirza Han veya Murza Khan’dan olmak üzere Murzakhan veya Samurzakhan adını aldı.

 

Rusya 16 Şubat 1801’de Gürcistan’ı ilhak ettiğini ilan etti. Ardından, Migrelistan 1803’te, İmereti ise 1804 yılında Rusya’nın denetimine girdi. Abhazya yönetimi 1810 yılında Rusya egemenliğini kabul etmesine rağmen Abhazların tamamı bu egemenliği kabul etmediler. Çarlık Rusya’sı ile Çerkesler arasındaki son savaş Ahçıpsı ve Aybga Abhazlarının topraklarında cereyan etti.

 

Bilindiği gibi, Kafkas-Rus Savaşları’nın bitiminden sonra Çarlık makamlarının teşvik ettiği ve yerel feodal yöneticilerin kışkırttığı bir sürgün yaşandı. Bu sürgün neticesinde Abhazya, tarihinin en büyük nüfus kaybına ve kıyımlara sahne oldu. 19. yüzyılın ikinci yarısında 300.000’den fazla Abhaz Osmanlı topraklarına sürüldü. Sürgünler Osmanlı ülkesinde kök salarak büyük bir Abhaz diasporası oluşturdular.

 

Sürgün sonrasında Çarlık, Abhazya’ya farklı etnik unsurları kolonize etmiştir. Esas olarak tek uluslu Abhazya hızla çok uluslu, çok dilli bir bölgeye dönüşmeye başlamıştır. Kolonizasyon ile Abhazya’nın demografik dengesi bozulmuştur. Sürgün ve sonuçları, 20. yüzyılın sonunda bölgede cepheleşmeye ve silahlı çatışmaya kadar varan anlaşmazlık düğümünün atılmasında kendi rolünü oynamıştır.

 

1918 yılı içerisinde Abhazya’da bir yerel Sovyet yönetimi kuruldu. Ancak Gürcü Menşeviklerinin Abhazya’yı kontrollerine geçirmeleri nedeniyle sürekli olamadı. Abhazya Halk Konseyi, Tiflis yönetiminin büyük politik baskısı altında, 20 Mart 1919 tarihinde Abhazya’nın özerklik antlaşmasını kabul etti. Antlaşma Abhazya’nın Gürcistan Demokratik Cumhuriyeti’ne özerk birim sıfatıyla dahil olduğunu ilan ediyordu.

 

21 Mart 1921’de Abhazya’da Sovyet egemenliğinin kurulması Gürcü varlığını sona erdirdi. Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti 31 Mart 1921’de ilan edildi. Aynı yılın Aralık ayında Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile “birlik antlaşması” yapmak zorunda kaldı. Dışişleri tamamen Gürcistan’ın yetkisine veriliyordu. Antlaşma Abhazya’nın Transkafkasya Federasyonu’na Gürcistan aracılığı ile girdiğini tespit ediyordu.

 

Gürcistan ve Abhazya’nın karşılıklı ilişkilerinin anayasal-hukuki esasları daha sonra, III. Abhaz Sovyetleri Kongresi’nde (1 Nisan 1925) kabul edilen Abhazya Anayasası’nın maddelerinde de yer aldı. Anayasanın 4. maddesi  “Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin özel birlik antlaşması temelinde Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile birleştiğini, onun aracılığıyla Transkafkasya Sovyet Sosyalist Federatif Cumhuriyeti’ne ve Transkafkasya Cumhuriyeti bünyesinde de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne girdiğini” tespit ediyordu. Aynı anayasanın 5. maddesinde Abhazya’nın egemen yapısı şöyle ifade ediliyordu: “Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, kendi topraklarında devlet iktidarını müstakil olarak ve başka herhangi bir iktidardan bağımsız olarak gerçekleştiren egemen bir devlettir.” 

 

Hukuki sürecin bundan sonraki gelişimi Abhazya’nın egemenlik haklarının sınırlandırılması yolunda ilerledi. 1931 yılında Stalin’in isteği ile Abhazya’nın statüsü düşürüldü ve özerk bir cumhuriyet olarak Gürcistan’a bağlandı. Bu karar Şubat 1931’de VI. Tüm Gürcistan Sovyetler Kongresi tarafından onaylandı.

 

1930’lu yıllar boyunca Abhazya üzerindeki Gürcü asimilasyon politikaları resmiyet kazandı. Stalin ve gizli polis şefi Lavrenti Beria, Abhazlar üzerinde yoğun bir baskı oluşturdular.

 

Abhaz dilinin öğretimi okul müfredat programından çıkarıldı ve yerine mecburi Gürcüce öğretim konuldu. Abhaz alfabesi Gürcü temelli alfabeyle değiştirildi. Yer adlarının birçoğu Gürcüce adlarla değiştirildi. Birçok kent, kasaba ve köyün Abhazca adı kaldırıldı, Gürcüce adlar konuldu. 17 Ağustos 1936’da gerçekleştirilen ad değiştirme operasyonu ile Abhazya’nın başkenti Sohum’un adı “Suhumi” olarak değiştirildi. 1948 yılından itibaren 1951 yılına kadar Abhazya tam kendi istedikleri gibi değişmişti. 147 yer ismi değişti.

 

Stalin’in baskıları Abhaz siyasi ve entelektüel elitini tamamen yok olma noktasına getirdi. Birçok aydın ve siyasi önder öldürüldü. 1940’tan itibaren bütün resmi dokümanlarda Abhaz sözcüğü kaldırıldı. Abhazlara isimleri unutturulmaya, şahsiyetleri körletilmeye başlandı. Abhazya sanki Gürcistan’mış gibi gösterilmeye başlandı.

 

Gürcüleştirme politikasının temel öğesi bilinçli olarak uygulanan iskan politikasıydı. 1940’lı yıllarda ve 1950’lerin başında Gürcistan’ın iç bölgelerinden Abhazya’ya on binlerce Gürcü yerleştirildi. “Göç” seli sonucunda Gürcüler Abhazya’daki en kalabalık topluluk oldu. Gürcüleştirme politikasının ideolojik dayanağı da, bazı Gürcü tarihçiler tarafından ortaya atılan, Abhazya’yı ezeli Gürcü toprağı, Abhazları da Gürcülerin etnik alt kollarından biri ilan eden teoriydi.

 

Süregelen kolonizasyon politikaları nedeniyle 1886 yılında 3989 olan Abhazya’daki Gürcü nüfusu 1959 yılında 158.221 kişiye ulaşmıştı. Aynı sürede Abhaz nüfusu ise 58.960’dan ancak 61.193’e çıkmıştı.

 

(...) Stalin’in sorumsuz devlet yönetimi döneminde, SSCB bünyesinde statüsü olumsuz yönde değiştirilen tek ülke Abhazya’dır. 10 yıllık süre içinde Abhazya’nın statüsü bağımsız cumhuriyetten özerk cumhuriyete düşürülürken, aynı zaman dilimi içinde diğer uluslarda basitten mükemmele doğru derece derece yükselen statüler kazandırılmıştır.

 

1954 yılına gelindiğinde artık ne Stalin vardı ne de Beria. Dolayısıyla     Abhaz halkı için yepyeni bir dönem başlamıştı. Abhazca okullar yeniden açıldı, Abhaz alfabesi Gürcülükten kurtarılarak yeniden ulusal boyut kazandı. Sürgün üzerinden 70 yıl geçmesine karşın asimilasyon ve baskı politikaları yüzünden hiç artmayan Abhaz nüfusunda küçük de olsa artışlar başladı.

 

Stalin’in ölümünden ve Beria’nın kınanmasından sonra Abhazya’daki hızlı asimilasyoncu politika geçici olarak durduruldu. (...) Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin 20. Kongresi Stalin’in maskesini düşürdü ve sertlik politikalarının bitişiyle simgelendi. Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Temmuz 1956’da Cumhuriyetteki ulusal politikaların en belirgin çarpıtmalarını dile getiren “Gürcistan Komünist Partisi Merkez Komitesi Çalışmalarının Hataları” başlıklı kararı çıkarttı. Kararda şu ifadeler yer alıyordu: “Abhazya ve Osetya’da Gürcü, Abhaz, Ermeni ve Oset halkları arasında yapay düşmanlık tohumları atılmış; Abhaz, Ermeni ve Oset kültürleri kasten yok edilmeye çalışılmış, bu halklara karşı kuvvete dayalı asimilasyoncu politika uygulanmıştır.” 

 

Meşhur Abhaz tarihçiler Z.V. Anchabadze ve G.A. Dzidzaria 1972’de şöyle yazmışlardır: “Beria ve suç ortakları Leninist ulusal politikayı açık seçik tahrif etmişlerdir. Abhaz halkının ulusal gelişimini engellemişler, Abhaz-Gürcü kardeşliğini bozmaya çalışmışlardır. Abhaz okulları kapatılmış, diğer yasadışı politikalar uygulanmış, Abhaz kültürü yok edilmeye gayret edilmiş ve kuvvete dayalı asimilasyon uygulanmıştır. Abhaz tarihi de şovenist amaçlarla çarpıtılmıştır. En iyi siyasetçiler, edebiyatçılar, sanatçılar ve diğer aydın unsurlar ortadan kaldırılmıştır.” 

 

Stalin ve Beria belasından kurtulan Abhazlar bütün güçleri ile varolma savaşına girişince Gürcü şovenistleri geri adım atmak zorunda kaldılar. 1978 yılında Gürcistan yönetimi “anayasa tadilatı” adı altında özerk cumhuriyetlerin yetkilerini kısmaya kalkınca Abhaz halkı ayaklanmış, mitingler yapılmış, 130 Abhaz aydını ve ileri geleninin imzaladığı bir protesto mektubu SSCB Yüksek Sovyeti’ne ulaştırılmıştır. SSCB Yüksek Sovyeti bu mektupta sıralanan şikayetleri dikkate alarak Abhazlar lehine bazı kararlar alınca ortalık durulmuştur.

 

1989 yılında Tiflis yönetimi Sohum’daki Dil Bilimleri Akademisi’ni Tiflis Üniversitesi’ne bağlamaya kalkınca Abhazlar bu olayı protesto etmek için bir miting düzenlediler. Bu mitinge 1000 kadar fanatik Gürcü silahlarla saldırınca olaylar çıktı ve bu olaylarda 20 kişi hayatını kaybetti.

 

Gürcistan ile Abhazya arasındaki ilişkiler sürekli gergin kalmıştır. Abhaz halkı Abhazya’nın Gürcistan bünyesinden çıkması için aralıksız gayret göstermiştir, ki bu, totaliter Gürcistan rejimi için eşi benzeri görülmemiş toplu protesto eylemlerine yol açmıştır, 1931, 1947, 1956, 1967, 1978, 1980, 1989, 1991 yıllarında...

 

1992 Şubat’ında Gürcistan Geçici Askeri Konseyi, SSCB yasalarından sonra Gürcistan Sosyalist Cumhuriyeti yasalarını da ortadan kaldırarak 1921’deki Menşevik anayasasına döndü. Bu anayasa Abhazya Cumhuriyeti’nin hukuki varlığını içermediği için Abhazya Cumhuriyeti bir anayasa krizi ile karşı karşıya kaldı ve Gürcistan ile ilişkilerini belirleyen hukuksal temeller ortadan kalktı. Şöyle ki; 1921 yılında Gürcistan Sosyalist Cumhuriyeti ile eşit statüde bir cumhuriyet olan Abhazya, 1931’de SSCB yasaları dahilinde Gürcistan’a bağlı bir özerk cumhuriyet yapılmıştı. SSCB yasaları yürürlükten kalkınca, hatta Gürcistan Cumhuriyeti 1921 anayasasına dönünce Abhazya Cumhuriyeti’nin Gürcistan’a bağlılığı da bitmiş oluyordu.

 

Gürcistan yönetiminin uygulamalarından biri de, Gürcistan’ın Sovyet dönemi devlet yapılarını ve bunlar tarafından kabul edilmiş devlet-hukuk aktlarını yasal olarak geçersiz sayan bir dizi hukuki kararları kabul etmesi oldu. Gürcistan’da “Komünist ve Sovyet Kolonyal Mirasıyla Mücadele” sloganı altında gürültülü bir kampanya yürüten rejimin sorumsuz yöneticileri, bununla Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni bir arada tutan anayasal-hukuki esasları yıktıklarını anlamadılar, zira Gürcistan ve Abhazya’nın birliğine esas teşkil eden (1921) ve Abhazya’nın özerklik esaslarıyla Gürcistan’a dahil olduğu (1931) hukuki anlaşmalar geçerliliğini yitiriyordu.

 

Şubat 1992’de Gürcistan mevcut 1978 Anayasası’nı yürürlükten kaldırıp Sovyet öncesi 1921 Anayasası’na dönünce, Abhazya karşı adım atarak 1978 Abhazya Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Anayasası’nı yürürlükten kaldırdı. Yeni anayasa kabul edilinceye kadar Abhazya’nın özerklik öncesi statüsünü tespit eden 1925 Anayasası’na dönüldüğü ilan edildi ve aynı tarihte Abhazya Parlamentosu egemenlik kararı aldı.(23 Temmuz 1992) 

 

Bu Anayasa’nın II. Bölümü’ne göre Abhazya, uluslararası hukukun öznesi, egemen bir devlet sayılıyordu. Aynı zamanda Abhazya Parlamentosu, federasyon antlaşması temelinde eşit özneli ilişkilerin kurulması için görüşmelere başlanması teklifiyle Gürcistan Yönetimi’ne çağrıda bulundu. Ancak Gürcistan Yönetimi, Abhazya ile siyasi diyalog kurmak yerine, 14 Ağustos 1992’de Abhazya’ya silahlı saldırı başlatarak güç kullanmayı seçti.

 

Abhazya-Gürcistan Savaşı
Sohum televizyonu 13 Ağustos’u 14 Ağustos’a bağlayan gece Gürcistan Devlet Konseyi’ne bağlı bini aşkın Gvardiya askerinin tank ve helikopterler eşliğinde Gürcistan sınırını geçerek egemen Abhazya Cumhuriyeti’ne haince saldırdığını haber verdi.

 

Gürcistan Devlet Konseyi 14 Ağustos günü öğleden sonra saat 4’te duruma hakim olduğu kanısıyla gerçek amacını açıkladı ve “Abhazya’nın Gürcistan’ın ayrılamaz bir parçası olduğunu, bu nedenle birliklerini Abhazya’ya karşı harekete geçirdiğini” bildirdi.

 

Dünya Çerkes Birliği Başkanı Yurıy Kalmık, Nalçik’te bir bildiri yayınlayarak  “Kuzey Kafkasya halklarını, Güney Rusya’daki Kazakları, özgürlük, şeref ve bağımsızlığa değer veren tüm insanları”  Abhazya Cumhuriyeti’ne yardıma çağırdı. Yurıy Kalmık aynı zamanda, Abhazya’yı yalnız bırakmayacaklarını açıklayarak, gönüllüleri kardeş Abhaz halkını savunmaları için göreve çağırdı.

 

15 Ağustos günü Adıgey Cumhuriyeti başkenti Maykop’ta Adıge Halk Cephesi ve Adıge Halkının Genel Kongresi öncülüğünde büyük bir miting yapıldı. Halk arasından çıkacak 20-45 yaş arasındaki gönüllülerin savaşmak üzere Abhazya’ya gönderilmesi kararlaştırıldı. Tüm Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinde Abhazya Halkı ile Dayanışma Komiteleri oluşturuldu.

 

Abhazya Cumhuriyeti Devlet Başkanı Vladislav Ardzınba 17 Ağustos’ta bir bildiri yayınlayarak tüm dünya ve Kuzey Kafkasya halklarından yardım istedi. Aynı gün Türkiye’de Kafkas-Abhazya Dayanışma Komitesi resmen faaliyete geçti.

 

Abhazya başkenti Sohum ile “Kardeş Kent” ilan edilmiş olan Adapazarı’nda büyük bir miting düzenlendi. Binlerce kişi E-5 karayolunu trafiğe kapatarak haykırdı: “Abhazya Yalnız Değilsin!”, “Katil Şevardnadze!”, “Abhazya, seni kan gölüne çevirenleri içinde boğacağız!”. Abhaz ve Adıge bayrakları Türkiye’de ilk defa evlerden miting alanlarına çıkarılıyordu. İlk olarak 50 gönüllü Abhazya’ya gitmek üzere hareket etti.

 

Ankara’da bir grup Çerkes, Gürcistan’ın Abhazya’yı işgalini ve Rusya’nın bu işgali destekler tutumunu protesto etmek için Rusya Federasyonu Büyükelçiliği’ne siyah çelenk bıraktı.

 

Maykop’ta ilk Adıge gönüllüleri 4 otobüsle silah almak üzere Çeçenya başkenti Grozni’ye hareket ettiler. Adıgey Devlet Başkanı Aslan Carım ise, Abhazya’ya yardıma gitmek isteyen gönüllülere hitaben, Abhazya’ya göndereceği kurulun dönmesini beklemelerini söylüyordu. Daha önce kendilerine silah veremeyeceğini, gitmelerini de istemediğini bildiriyordu. Bir kardeşi Gürcüler tarafından öldürülmüş olan Abhaz genci ise kitleye şöyle hitap etti: “Sevgili kardeşlerimiz, toprağımız kana bulandı, insanlarımız öldürülüyor ve sizlere ihtiyacımız var.”

 

Adıgey’de yayınlanan Adıge Makh gazetesi 19 Ağustos’ta şöyle bir manşet attı: “Abhazya Cumhuriyeti’ne yardım edeceğiz. Kalkın, kardeşlerimiz bizden yardım istiyorlar!”

 

Kabardey Ulusal Kongresi’nin 19 Ağustos 1992 tarihindeki basın toplantısında Yönetim Kurulu üyesi Şokuy Muhammed şu açıklamada bulundu: “(Abhazya’da) Rusya Başkanı, Yüksek Sovyet Başkanı ve diğer üst düzey yöneticilerin bilgisi dışında hiçbir şey olmadı. Bu tutumlarını değiştirmezlerse, bu zor günlerinde Abhaz halkına yardımcı olmazlarsa, bunun anlamı biz Adıgelerin de hiçbir öneminin olmadığıdır. Bizim de bu durumda mutlak surette Federasyon’dan çıkmamız gerekir” 

 

Rusya Parlamentosu’nun Çeçen Başkanı Ruslan Hasbulat, Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinin devlet başkanlarına telgrafla başvurarak “Halka, yasalara saygılı ve sakin olmaları çağrısında bulunmalarını” istedi.

 

Savaşın başladığı bu ilk süreçte Gürcistan ordusu Abhaz halkını boğmak ve Abhazya bağımsızlığını yok etmek için elinden geleni yapmaktaydı. İnsanlar öldürülüyor, kadınlara tecavüz ediliyordu. 12 yaşında bir kıza ebeveynlerinin gözleri önünde tecavüz edilmişti. “Beyaz Çoraplılar” adı verilen Litvanyalı paralı kadın askerler de Gürcü ordusunun saflarındaydı. Gürcü komutanlığı keskin nişancı olan bu paralı askerlere öldürdükleri her Abhaz için 1000 ruble “ikramiye” ödüyordu. Gürcü ordusu çivi ve fosfor bombaları kullanıyordu. Yaşanan tam anlamıyla bir katliamdı. Ayrıca; Abhazya Devlet Arşivi, Bilimsel Araştırma Enstitüsü, Abhaz Milli Müzesi, Abhazya Üniversitesi, okullar, tiyatrolar ve birçok bilimsel kuruluş yakılıyordu.

 

Vladislav Ardzınba ise Abhazya’nın işgal edilmeyen kuzeybatı bölgelerinde direnişi örgütlemekteydi. Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinden Abhazya’ya yoğun bir gönüllü akını başlamıştı. Savaşın ilk döneminde Rusya Federasyonu ve Türkiye Cumhuriyeti Gürcistan’dan yana tavır aldılar. Rus ve Türk medyasında Gürcistan’ın yaydığı maksatlı haberler dışında bir habere rastlamak mümkün değildi. Rus ve Türk medyasında, “Asi Ardzınba”, “Ayrılıkçı Abhaz Teröristler” türünden ifadeler yer almaktaydı.

 

Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinin yetkilileri ilk etapta biraz pasif tavır takındılar. Bu cumhuriyetlerdeki asıl destek halk cephe ve kongrelerinden, sivil toplum örgütlerinden geliyordu. Kafkasya Dağlı Halklar Konfederasyonu ve Dünya Çerkes Birliği ise Abhazya’nın yanındaki en büyük güçtü. Bu kurumların halk üzerinde devlet yetkililerinden daha yüksek bir etkisi vardı. 

 

Kafkasya Dağlı Halklar Konfederasyonu 21 Ağustos’tan itibaren Gürcü kuvvetlerinin Abhazya’dan çekilmesini ve bu ülkeye verdiği zararı tazmin etmesini istedi. Ayrıca, Abhazya özgür olmadıkça Kafkas halklarının Gürcülere karşı savaşa katılacaklarını ve kendi isteğiyle Abhazya’ya gitmek için Grozni kentinde 4000 kişinin yazıldığını bildirdi.

 

Kabardey-Balkar Cumhuriyeti Hükümeti kendi bütçesinden 3 milyon ruble değerinde ilaç ve gıda maddesini Abhazya’ya yolladı ve yardım için bir banka hesabı açtı.

 

Grozni’de toplanan Adıge gönüllüler kendi yöneticilerine hitaben bir bildiri yayınladılar: “(...) isteklerimiz yerine getirilmezse, Adıgey’e döndüğümüzde, bu zor anında kardeş Abhaz halkını desteklemeyenlere karşı savaş ilan edeceğiz.” 

 

Tüm Kafkas diaporasında büyük bir hareketlilik yaşanmaktaydı. Diasporalı Çerkesler, Abhazya olaylarına uygulanan enformasyon ambargosunu kırmaya çalışıyorlardı. Hükümetlere, devlet adamlarına, parti ve basın organlarına mektup ve telgraflar yağıyordu. Kafkas diasporası tek yürek halinde Abhazya’daki kardeşlerine sahip çıkıyordu.

 

Türkiye’de ilk kez Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Bülent Ecevit Türkiye Hükümeti’nin Abhazya politikasını kınayarak şu açıklamada bulundu: “Türk Hükümeti’ni Abhazya ile Gürcistan arasındaki sorunla daha etkin biçimde ilgilenmeye çağırıyorum.”

 

Aynı günlerde Adıgey Cumhuriyeti Parlamentosu olağanüstü bir toplantı yaptı. Gürcistan Devlet Konseyi’nden, tüm güçlerini Abhazya’dan çekmesinin istenmesine karar verildi.

 

Bir grup Adıge genci, Abhazya’ya daha etkin destek verilmesi talebiyle açlık grevi başlattılar. Adnan Huade ve Abdülkadir Çemişo’nun başlattığı açlık grevine daha sonra Tehutemıkuay Rayonu’ndan 30 kadar genç de katıldı. Maykop’ta repatriant (anayurda dönen) ailelerin küçük çocukları kendi aralarında topladıkları 40 dolar ve 2500 rubleyi Abhazya ile Dayanışma Komitesi’ne teslim ettiler.

 

Kafkasya Dağlı Halklar Konfederasyonu parlamento üyesi Taras Şamba Abhazya’nın özgürlük mücadelesine karşı takındığı tutum nedeniyle Rusya Hükümeti’ni kınayarak “Bu tutum devam ederse Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinin Rusya Federasyonu’ndan ayrılabileceklerini”  ifade etti.

 

Boris Yeltsin, Moskova’da bir araya gelerek kendisiyle görüşme talebinde bulunan Kuzey Kafkasyalı liderlerle görüşmekten kaçınıyordu. Liderler ancak, Başkan Yardımcısı A. Rutskoy’la görüşebildiler ve Gürcistan’ın hukuk dışı eylemlerini protesto ettiklerini bildirdiler.

 

Türkiye’de Kafkas Kültür Dernekleri tarafından ortak bir bildiri yayınladı. Bildiride şu ifadelere yer verildi: “Çağımızın yüzkarası Eduard Şevardnadze’yi tüm Kuzey Kafkasya halklarının ulusal düşmanı ilan ediyoruz... Tüm Kuzey Kafkasya halkları, Güney Osetya ve Abhazya’ya yapılan saldırıları kendilerine yapılmış kabul ederler... Oset ve Abhaz kardeşlerimizin özgürlük ve demokrasi mücadeleleri sonuna kadar desteklenecektir!”

 

Adıgey’de halk tarafından oluşturulan Abhazya ile Dayanışma Komitesi, Adalet Bakanlığı tarafından resmen tanınarak tescil edildi. Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinin liderleri Boris Yeltsin’e Rusya Federasyonu ile imzalamış oldukları Federasyon Anlaşması’nı 24.08.1992 tarihi itibariyle yeniden gözden geçireceklerini bildirdiler. Dağıstan Cumhuriyeti başkenti Mahaçkale’de binlerce kişinin katıldığı bir miting düzenlendi ve Gürcistan şiddetle kınandı.

 

24 Ağustos gecesi alelacele toplanan faşist Gürcü cuntası “Abhazya Özerk Cumhuriyeti” ve Batı Gürcistan’da genel seferberlik ilan etti. İşgalci Gürcü ordusunun başında olan G. Karkaraşvili, Abhazya Devlet Başkanı Vladislav Ardzınba’nın 26 Ağustos 1992 günü saat 12’ye kadar teslim olmaması halinde Abhazya’da kitlesel operasyonlara başlayacakları tehdidini savurdu.
25 Ağustos’taki TBMM oturumunda Türkiye Hükümeti Gürcistan’a verdiği ekonomik ve politik destek nedeniyle eleştiriler aldı. Acaristan Özerk Cumhuriyeti merkezi Batum’da 300 genç, Abhaz halkını destekleyen bir miting yaptılar. Gürcü gençliğine çağrıda bulunarak genel seferberliğe katılmamalarını istediler. Çıkan olaylar sonunda Gürcistan Devlet Konseyi Batum’da sıkıyönetim ilan etti.

 

26 Ağustos’ta Rusya Federasyonu Adalet Bakanlığı ve Rusya Başsavcılığı bir bildiri yayınlayarak Kafkasya Dağlı Halklar Konfederasyonu’nun son eylemleriyle sosyo-politik bir organizasyon olmaktan çıktığını, askeri eylemlere girdiğini, bölgesel anlaşmalar içeren belgeler imzaladığını, bu nedenle de yasaların dışına çıktığını belirtmekteydi. Bu günlerde Kafkasya Dağlı Halklar Konfederasyonu’nun Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerindeki prestiji Rusya Federasyonu yöneticilerinin de yerel hükümetlerin de üzerindeydi.

 

Gürcü işgal birlikleri komutanı G. Karkaraşvili 27 Ağustos’ta “97.000 Abhaz’ı yok etmek için gerekirse 100.000 Gürcü’yü feda edebiliriz” şeklinde bir açıklama yaptı. Bu ruh hastasının sözleri, Gürcü saldırısının asıl hedefinin Abhazya’nın yerli halkını tümüyle yok etmek olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştu.

 

Adıgey Devlet Başkanı Aslan Carım, “Abhazya’ya artık resmen gönüllü kuvvetler gönderebileceklerini” bildirdi. Türkiye’deki Çerkeslerden bir kurulu kabul eden Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş, “ilk Milli Güvenlik Kurulu toplantısında Abhazya’nın durumunu gündeme getireceğini” ifade etti. 

 

Boris Yeltsin, Gürcü ve Abhaz liderlerinin 3 Eylül’de bir araya geleceği Moskova toplantısında Abhazya Sorunu’nun ele alınacağını bildirdi. Abhazya Parlamentosu ise bunun üzerine, Gudauta’dan yaptığı bir açıklama ile Abhazya halkının geleceğinden endişe duyan Kuzey Kafkasya cumhuriyetleri temsilcilerinin de Moskova’daki görüşmelere katılması gerektiğini bildirdi.

 

Rusya Federasyonu’nun arabuluculuğu ile Soçi kentinde bir araya gelen Abhazya Devlet Başkanı Vladislav Ardzınba ile Gürcistan Savunma Bakanı T.Kitovani 31 Ağustos 1992’de yürürlüğe girmek üzere bir ateşkes anlaşması imzaladılar.

 

ABD Başkanı George Bush’un Şevardnadze’yi desteklediğini belirten bir demeci ve Abhazya’daki soykırım girişimine karşı takındığı kayıtsız tavır tüm Çerkes dünyasında nefret uyandırdı. Kafkas-Abhazya Dayanışma Komitesi’nin İstanbul ve Ankara’da düzenlemek istediği mitinglere hükümet tarafından izin verilmedi. Bu durum Kafkasyalı kitlelerde büyük hoşnutsuzluk yarattı.

 

Abhazya Direnişi gün geçtikçe yoğunluk ve güç kazanmaktaydı. Tüm Kafkas halkları Gürcü saldırganlığına karşı tam bir politik ve askeri cephe oluşturmuş durumdaydılar. 1 Eylül’den itibaren Türkiye basını ve kamuoyu da Abhazya’daki olaylarla tarafsız biçimde ilgilenmeye başladı. Kafkas-Abhazya Dayanışma Komitesi’nin çabalarıyla Türkiye basını konuya geniş olarak yer vermeye başladı. Türkiye’nin büyük gazeteleri Abhazya’ya muhabirlerini gönderdiler. Pek çok yazar, Abhazya’nın onurlu direnişini doğru bir şekilde okuyucuların önüne koyarak Çerkesler’in sevgisini kazandı.

 

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Turgut Özal, “Balkanlar ve Kafkasya’da odaklanan gelişmeler karşısında Türkiye’nin ağırlığını koyması gerektiğini” söyledi. Başbakan Süleyman Demirel ise TBMM’nin açılış oturumunda  “Türkiye’nin, Gürcistan’ın Abhazya’ya askeri müdahalesinden rahatsızlık duyduğunu” belirtti.

 

Gürcistan Devlet Konseyi Başkanı Eduard Şevardnadze, Rus birliklerinin de Gürcü askerlerine roket saldırısında bulunduklarını ifade etti. Moskova bu iddiayı yalanladı. Şevardnadze, 3 Eylül’de Moskova’da yapılacak görüşmelere katılmayabileceklerini söyledi.

 

Abhazya’da savaşmakta olan 5000 kadar gerillaya ek olarak Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinden toplanmış olan 15.000 gerilla daha silahlandırıldı ve Abhazya’ya geçmeyi sürdürdüler.

 

Moskova’da oluşturulan Rusya-Gürcistan Komisyonu adına A. Murilev ve Levan Şeraşenidze, 3 Eylül’de, bazı Gürcü iddialarının aksine bölgedeki Rusya birliklerinin Abhazları hiçbir şekilde desteklemediklerinin tespit edildiğini bildirdiler.

 

Boris Yeltsin, Eduard Şevardnadze ve Vladislav Ardzınba arasında yapılan görüşmelerde 3 Eylül 1992 tarihli Moskova Nihai Belgesi imzalandı. Kuzey Kafkasya cumhuriyetleri başkanlarının manevi baskısı altında imzalanan nihai belge Abhazya açısından politik bir yenilgiydi. Nitekim Ardzınba, belgenin imzalanmasından hemen sonra yayınlanan bildirisinde bu durumu açıkça ifade etmişti.

 

3 Eylül’de imzalanan ve taraflar arasında ateşkes öngören bu anlaşma uygulanmadı. Gürcü birlikleri işgal ettikleri mevzilerde kalmaya devam ettiler ve çatışmalar olanca şiddetiyle devam etti.

 

8 Eylül’de Türkiye, Gürcistan’ın talepleri doğrultusunda bu ülkeye göndermeyi vaat ettiği 50 bin tonluk buğday yardımının 4 bin 527 tonluk son partisini de Gürcistan’a sevk etti.

 

Rusya Federasyonu Parlamentosu 25 Eylül’de Abhazya’da meydana gelen olaylarla ilgili bir karar aldı. Kararda, etnik gruplar arası ilişkilerdeki sorunları şiddet yoluyla çözmeye kalkışan Gürcistan liderlerinin politikası şiddetle kınandı. Gürcü hükümet yetkililerinden askeri güçlerini Abhazya bölgesinden çekmesi, askeri harekâta derhal son vermesi, özgürlüklere ve temel insan haklarına uygun davranması talep edildi. Parlamento, Rusya Federasyonu Hükümeti ve Başkanı’na da bir dizi önerilerde bulundu. Bunlar arasında, Rusya’nın Gürcistan’a silah sevkıyatını durdurması, Abhazya’ya insani yardımın devam etmesi ve Abhazya sorunu halledilinceye kadar Gürcistan ile olan ekonomik anlaşmaların yürürlükten kaldırılması gibi hususlar vardı. Rusya Federasyonu Parlamentosu’nun aldığı bu karar Gürcistan’ın faşist yöneticileri, Rusya Hükümeti ve Başkanı üzerinde tokat etkisi yaptı.

 

26 Eylül 1992’de Kafkasya Dağlı Halklar Konfederasyonu Başkanı Yurıy Musa Şenıbe, Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nde tutuklandı ve Rostov’a götürüldü. Yurıy Musa Şenıbe halklar arası ilişkileri bozmakla suçlandı ve Abhazya’ya savaşa gitmiş olan Konfederasyon gönüllülerinin de yargılanacakları bildirildi. Kuzey Kafkasya’nın tüm cumhuriyetlerinde bu durumu protesto eden mitingler yapıldı. Özellikle Nalçik savaş alanına döndü. Cumhurbaşkanı Valeriy Koko ve Hükümet’in işbirlikçi tutumunu protesto eden binlerce kişilik halk kitlesi Başkanlık binasına saldırdı. Güvenlik güçleri olaylara müdahale etmek zorunda kaldılar ve çıkan çatışmalarda üç kişi öldü, pek çok kişi yaralandı. Cumhuriyet’te olağanüstü hal ilan edildi.

 

Savaşın bu döneminde Abhazya’daki Gürcü kayıpları artmaya başlamıştı. Merkul kasabasında çıkan çatışmalarda 100 kadar Gürcü askeri öldürüldü. 2-3 Ekim tarihleri arasında ise 800 kadar Gürcü askeri öldürüldü, Abhazlar Gagra, Leselidze ve Gantiadi’yi ele geçirdiler. Gürcü tarafında panik artıyordu. Şevardnadze, Rusya’yı Abhazlara silah vermekle suçlamaya başladı. Gürcistan ile Rusya arasındaki ilişkiler kopma noktasına geldi. Gürcistan Devlet Konseyi durumun BM’de ele alınması çağrısında bulundu. Abhaz birliklerinin elde ettiği zaferler Tiflis kaynaklarınca da doğrulanmaya başladı. Faşist Gürcü yönetimi seferberlik ilan etti ve tüm yedeklerini silah altına çağırdı. 40.000 kişilik bir orduyu Abhazya’ya yığmaya çalışan Gürcü yönetimi Abhazları AGİT, NATO ve BM’ye şikayet etti.

 

Aralıklarla sürekli olarak devam eden çatışmalar 1993 yazında yeniden şiddetlendi. Abhaz güçleri Sohum’a dayandılar. Rusya’nın Abhaz tarafına yaptığı baskılar sonucunda 27 Temmuz 1993’de Soçi’de ateşkes antlaşması imzalandı. 16 Eylül 1993’te Rusya’da anayasa krizi yaşanırken Abhazya’da savaş yeniden başladı. 27 Eylül’de Sohum tamamen Abhazların kontrolüne geçti. O sırada şehirde bulunan Eduard Şevardnadze, Boris Yeltsin’in özel emriyle Karadeniz Filosu denizcileri tarafından kurtarıldı. Abhaz kuvvetleri gönüllülerle birlikte geri çekilen Gürcü birliklerini kovalayarak 30 Eylül’de, bir yıl önce savaşın başladığı İngur nehrindeki Abhazya-Gürcistan sınırına çıktılar.

 

Gürcistan ve Abhazya arasında bir çözüme ulaşmak amacıyla görüşmeler muharebe faaliyetlerinin sona ermesinden 2 ay sonra başladı. İlk görüşmeler 30 Kasım-1 Aralık 1993’de Cenevre’de yapıldı. Ardından 11-13 Ocak 1994 ve 22-25 Şubat 1994 tarihlerinde görüşmelere devam edildi.
4 Nisan 1994 tarihinde Gürcistan-Abhazya anlaşmazlığının politik çözümü için önlemler deklarasyonu Moskova’da yayınlandı. Buna göre, Gürcistan, BM, AGİT ve Rusya Federasyonu tarafından Abhazya’nın egemen devlet olarak varlığı tanınıyordu.

 

4 Nisan 1994 Antlaşması Gürcistan Parlamentosu’nda tamamen semptomatik bir havada görüşüldü. Bu antlaşma yasa koyucuların düşüncesine göre Gürcü devletini federatif ve dahası konfederatif yapıya mahkum ederek ünitarizmini bozuyordu; bu yüzden sert eleştirilere uğradı.

 

15 Mayıs 1994’te Moskova’da imzalanan ateşkes antlaşması ise 4 Nisan 1994 Anlaşması’nda verilen taahhütlere kesin hükümler getirme amacını taşıyordu. Görüşmelere Abhazya adına S. Jinjolia ve Gürcistan adına J. Ioseliani katılmıştı.

 

26 Kasım 1994’te Abhazya Parlamentosu tarafından Abhazya Anayasası kabul edildi. 3 Ekim 1999 tarihinde Abhazya’da savaş öncesi dönemde toplam seçmenlerin hemen hemen %60’ının katıldığı bir referandum yapıldı. Katılanların ezici çoğunluğu Abhazya’nın bağımsızlığından yana tavır aldıklarını gösterdiler. Bu irade beyanına dayanarak 12 Ekim 1999’da Parlamento tarafından “Abhazya Cumhuriyeti’nin Devlet Bağımsızlığı Aktı” kabul edildi.

 

Devlet Terörizmi ve Gürcistan

 

5 milyon civarında bir nüfusa sahip olan Gürcistan’da nüfusun %40’a yakını Gürcü’dür. Gürcistan Aralık 1991’de bağımsızlığını ilan etmiştir. Azınlıklara karşı çok sert politikalar uygulayan Zviad Gamsahurdiya, Mayıs 1991’den Ocak 1992’ye kadar cumhurbaşkanı olarak görevde kalmıştır. Darbe ile iktidarı ele geçiren askeri cunta, SSCB’nin son dışişleri bakanı Eduard Şevardnadze’yi devlet başkanı olarak göreve getirmiştir. Zviad Gamsahurdiya Aralık 1993’te şüpheli biçimde ölmüştür. Taraftarları ise Zvadistler adı altında mevcut hükümetin gücünü sarsıcı eylemlere girişmişlerdir.

 

Eduard Şevardnadze; Abhazya ve Güney Osetya’da meydana gelen olaylar, Abhazya’dan gelen Gürcü mülteci akını ve Zvadistlerin ülkenin batısını ele geçirmesi sonucu oldukça zor durumda kalmıştır. Bu gelişmelerden sonra ülkeye Rus askerini çağırmak zorunda kalmış ve Mart 1994’te BDT’ye üye olmuştur.

 

1995’te yeni Gürcistan Anayasası kabul edilmiştir. Yeni anayasaya göre Abhazya ve Acara’ya özerklik verilirken, Güney Osetya’ya sadece kültürel ayrıcalıklar tanınmıştır. Ayrıca, yasama ve yürütme arasındaki yetki karmaşasına son verilmiştir.

 

Kasım 1995’teki seçimlerde %5 barajı uygulanmış ve 56 partiden 3’ü meclise girebilmiştir.

 

14 Ağustos 1992’de Abhazya’ya saldıran Gürcü birlikleri Eylül 1993’te yenilgiye uğrayarak geri çekilmişlerdir. Gürcistan, var olduğu günden bu yana sürekli olarak Abhaz ulusal varlığını yok etmek istemiştir. Abhazya’yı ezeli Gürcü toprağı, Abhazları ise Gürcü ulusunun bir alt boyu olarak kabul ettirmek çabasında olmuştur. Bu konuyla ilgili olarak Gürcü resmi tarihçileri Gürcü şovenizmine kaynaklık edecek uydurma tezler üretmektedirler. Abhaz Krallığı sayesinde etnik konsültasyonunu tamamlayan Gürcü ulusunun faşistleri bugün tüm Abhaz kültürel varlığına sahip çıkmakta ve Abhazları Gürcü ilan etmektedirler. Aslında Gürcü resmi tarihçileri tarafından üretilen iki şovenist tez vardır ve bunlar birbiriyle çatışmaktadır. Birinci teze göre Abhazlar Gürcü değildir, tarihin hiçbir döneminde devlet kurmamışlardır, bağımsız olmamışlar ve her zaman Gürcü yönetimi altında yaşamışlardır. İkinci tez ise, Abhazların güçlü bir halk olduğunu, 8. yüzyılda güçlü bir devlet organizasyonu kurduklarını, Abhazya’nın gerçek sahibi olduklarını, ama Gürcü olduklarını ve günümüz Abhaz halkı ile hiçbir bağlantıları olmadığını savunan tezdir. Bu teze göre, bugünkü Abhazlar üç yüzyıl kadar önce Kuzey Kafkasya’dan Abhazya’ya göçmüşler ve Gürcülerin hem topraklarına hem de kültürel miraslarına konmuşlardır. Böylesi gülünç tezlerle Gürcistan, Abhaz ulusal varlığını yok etmeyi amaçlamaktadır.

 

Abhazya-Gürcistan Savaşı döneminde Gürcistan’a sığınan mültecilerin durumundan yararlanmak isteyen Gürcü yönetimi, konuyu asıl problem olarak lanse etmektedir. Gürcü yönetimine göre diğer tüm sorunların çözümü bu sorunun Gürcistan’ın isteklerine bağlı şekilde çözülmesine bağlıdır. Durumu gerginleştirmek için Gürcü yönetimi mültecilerin sayısını açıkça abartmaktadır. Gürcü yönetiminin iddiasına göre mülteci sayısı 300.000’den fazladır, hatta 320.000 sayısı telaffuz edilmektedir. Oysa, 1989 sayımına göre Abhazya’da yaşayan Gürcülerin sayısı 238.000’dir. Bunlardan 20 bini Abhazya topraklarını terk etmemiştir. Gal bölgesine 70 binden fazla Gürcü dönmüştür. 2 bin civarında Svan da Abhazya’nın Kodor bölgesinde bulunmaktadır. Ayrıca, Abhazyalı 20-30 bin Gürcü Rusya Federasyonu topraklarında yaşamaktadır. Dolayısıyla mültecilerin sayısı Gürcü yönetiminin iddia ettiği kadar fazla değildir. Gürcistan yönetimi, mültecilerin dönüşünü sağlayarak Abhazya’da Gürcü nüfusu yeniden çoğunluk haline getirmeye çalışıyor. Üstelik, mültecilerin varlığı ve sayılarının olduğundan yüksek gösterilmesi, bütçesinin üçte ikisini oluşturan Batı’nın insani yardımını almak için Gürcistan’a gerekli. Mültecilerin dönüşünün hukuki temeli 1994 yılından beri mevcut. Gürcü mülteciler Abhazya topraklarına dönebilirler elbette ama, Abhaz ulusal varlığına ve Abhazya’nın bağımsızlığına saygı göstermeleri şartıyla… 

 

Gürcistan kendini bile yönetemeyen terörist bir devlettir. Uluslararası paralı askerleri, teröristleri beslemektedir. Bugün Gürcistan denilen yer istikrarsız, terörist bir devlettir. Pankisi vadisinde uluslararası teröristler bulunmaktadır. Bunlar zaman zaman Abhazya’ya Kodor vadisinden giriş yapmakta, Abhazya’nın iç huzurunu bozmakta ve güvenliğini tehdit etmektedirler.

 

Gürcü yönetimi, güç ve tehdit unsurlarını kullanmayacağına dair imzaladığı bütün anlaşmaları ihlal ederek, Abhazya Cumhuriyeti’ne karşı terör eylemlerini organize edip yönlendirmektedir. BM İnsan Hakları Komisyonu gözlemcisi, Gürcü tarafın bütün itirazlarına rağmen, “(Terörist-Y.B.K.) Gerilla grupları ile Gürcistan İçişleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı arasında ilişki bulunduğu” yönünde bölgeden sürekli bilgilerin geldiğini rapor etmiştir.

 

Gürcü yönetimi terörist gruplara direkt finansman sağlamaktadır. Eski Gürcü Devlet Güvenlik Bakanı İgor Georgadze, Rus ORT televizyon kanalında 20.09.2001 günü saat 12’de yayınlanan “Odnako” adlı televizyon programında yaptığı açıklamada, Şevardnadze’yi, Abhazya topraklarında terör eylemlerinde bulunmak üzere, İçişleri Bakanlığına 10 milyon Amerikan doları aktarmakla suçlamıştır.

 

22 Haziran 1998’de, “Bağımsız Gürcistan” gazetesinin 183 no’lu sayısında, Gürcü yanlısı Abhazya Özerk Cumhuriyeti İçişleri Bakanı Mamuki Naçkebiya ile yapılan bir röportaj yayınlanmıştır. Naçkebiya yaptığı açıklamada, “Abhazya Özerk Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığına bağlı timler tarafından, işgal altında bulunan topraklarda gerçekleştirdikleri başarılı operasyon sonucunda, Gürcü nüfusuna karşı suç işleyen insanlar tutuklanarak Gürcistan’a aktarıldı” demiştir. Naçkebiya, verdiği demeçte, Abhazya topraklarına gönderilen terörist grupların Gürcü Güvenlik Birliklerine bağlı olduğunu ve bu birlikler tarafından fidye için insanların kaçırıldığını ve katledildiğini kabul etmiştir.

 

Abhazya yönetimi birçok kez, barış görüşmelerinde denetim yapan BM ve arabulucu devletlerin dikkatini, bölgedeki durumun gerginleşmesine neden olan Gürcü terörist grupların faaliyetlerine çekmeye çalışmıştır. Ama maalesef, uluslararası kamuoyu tarafından Gürcistan’a yönelik etkili girişimlerde bulunulmamıştır. Tersine, Gürcistan Avrupa Konseyi’ne alınmıştır.

 

“Beyaz Lejyon” ve “Orman Kardeşler” gibi en çok bilinen (terörist-Y.B.K.) grupların liderleri, yaptıkları açıklamalarda açıkça, amaçlarının Abhazya’yı zorla geri almak olduğunu söylemişlerdir.

 

7 Ağustos 1995 tarihli BM Genel Sekreteri raporunda, Gürcü topraklarında terörist kampların bulunduğu vurgulanmıştır: “İngur nehrinin Gürcü tarafında bulunan Şamgona köyü halen radikal silahlı grupların merkezi olmaya devam ediyor.” 

 

24 Eylül 2001’de, Abhazya’nın Gülripş bölgesinde, Gürcü terör grubu tarafından iki Abhazya vatandaşı kaçırılmıştır. Gürcü terör grubu içinde Gürcü ve Çeçenler vardı. Abhaz istihbaratı tarafından elde edilen bilgilere göre, silahlı grupların Kodor bölgesinde toplanması, çatışmaların başlamasından bir ay önce başladı. Kasım 2001’de, Gürcü gizli servisleri tarafından Kodor geçidinde, Ruslan (Hamzat) Gelayev’in komutasında, Gürcü silahlı birlikler ve terörist gruplar nakledildi (yaklaşık 500 kişi). Bu terörist grubun içinde bulunan Gürcü savaşçıların başında, Şevardnadze’nin Svaneti bölge temsilcisi, Emzar Kvitsiani bulunuyordu. 3 Kasım’da bu terörist grup Georgiyevskoye köyüne saldırdı. Saldırı sırasında, acımasız bir şekilde, dört sivil öldürüldü. Grubun içinde Arap, Azeri ve Kabardey savaşçılar vardı. Grup milletlerarası içerikli olmasına rağmen, herkesi terör ideolojisi birleştiriyordu. Bu birlikler, medeni dünyanın savaş açtığı tarafın saflarında yer aldı. 8 Kasım 2001’de, yerel saatle 21:15’te, Abhazya’nın Kodor bölgesinde bu gruplar tarafından, BM’ye ait bir helikopter düşürüldü. Olayda BM Misyon görevlisi altı kişi ve üç pilot hayatını kaybetti. Abhazya Savunma Bakanlığı ve yedek askeri güçleri sayesinde, teröristler kısmen yok edildi ve kalanlar Gürcü topraklarına çekildi.

 

Sonuç olarak, Abhazya Cumhuriyeti halkına karşı terörist savaşını sürdüren Gürcistan, barış görüşmelerini bilinçli olarak uzatarak, savaşa hazırlanıyordu.

 

Gürcü yasadışı grupların Abhaz halkına yönelik yaptığı faaliyetler, Gürcü yönetimi tarafından uygulanan bilinçli terör politikasıdır. Bu politikanın asıl amacı korku havası oluşturmak ve barış görüşmeleri sürecini durdurmaktır. Abhazya’ya karşı siyasi çıkarlarına ulaşma aracı olarak terörü kullanan ve uluslararası terörü yaygınlaştıran Gürcü yönetimine karşı, uluslararası kamuoyu tarafından kararlı adımlar atılmadığı taktirde bölgede terör devam edecektir.

 

Son trajik olaylar, Gürcistan’ın Abhazya’ya karşı geniş çaplı saldırı planları içinde olduğunu ortaya çıkarmıştır. Siyasi amaçlarına ulaşmak için terörizmi kullanan Gürcistan zor durumda kalmıştır. Tiflis’in, Abhazya’ya karşı geniş çaplı askeri operasyon planları, uluslararası teröristlerden oluşan ön saldırı gruplarını daimi silahlı kuvvetlerini kullanarak desteklemesi mümkün olmadığından, büyük tehlikeye girmiştir. Yeni siyasi ortam içinde, Batı ile Rusya arasındaki görüş ayrılıklarını kullanarak, Gürcistan tarafından kurulan oyunlar boşa çıkmaya mahkumdur. Gürcistan Devlet Güvenlik Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı tarafından hazırlanan operasyon, Abhaz ordusu ve dünyadaki yeni siyasi durum nedeniyle başarısız olmuştur.

 

Gürcü faşistleri Abhaz halkını yok etmek için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Uluslararası teröristleri kullanarak Abhazya’da huzursuzluk yaratmakta ve dünya kamuoyunu yanıltıcı demeçler vermektedirler. Gürcistan’da “Kadife Devrim” ile iktidarı ele geçiren Mihail Saakaşvili de Abhazya konusunda aynı anlayışı sergilemektedir. Tarih boyunca Gürcü yöneticilerinin Abhazya konusunda sergiledikleri tavırlar değişmemiştir.

 

Stalin = Beria = Gamsahurdiya = Şevardnadze = Saakaşvili

 

Anlaşmazlığın barışçı çözüm olanakları Tiflis’te ancak Gürcistan’ın toprak bütünlüğünün korunması çerçevesinde görülmektedir.

 

Gürcistan yönetimi, monoetnik-üniter-büyük Gürcistan hayaliyle kan akıtmaya devam etmektedir. Bu durumun diğer sorumluları, akan kan karşısında suskunluğunu koruyan dünya kamuoyu, Gürcistan’a askeri, ekonomik ve politik destek veren ABD başta olmak üzere Batılı emperyalistler ve Türkiye’dir. 

 

Canlar Ülkesi” Abhazya

 

Abhazya otoktonu Abhaz halkı, tarihsel süreç içerisinde sürekli Gürcü saldırılarının hedefi olmuştur. Bu durum Sovyet döneminde de değişmemiştir. Stalin ve Beria ikilisinin kuvvete dayalı asimilasyon politikası Abhaz halkının yok edilmesini amaçlamaktaydı. Sovyet sonrası dönemde Abhazya, bağımsızlığını korumak amacıyla Gürcü faşizmiyle çatışmaya girmiş, uzun bir savaş dönemi yaşanmıştır. Ancak tüm bunlara rağmen Abhazya onurlu direnişiyle bağımsızlığını kazanmıştır. Abhazya 10 yılı aşkın bir süredir “de facto” bağımsızdır.

 

Abhaz ulusal sorunu ve Abhazya’nın demografik problemlerinin kökeninde 19. yüzyıl Rus kolonyalizmi ile Sovyet dönemi Gürcü kolonizasyonu vardır. 19. yüzyılda Çarlık Rusya’sı tarafından bölge halkı üzerinde soykırım politikaları uygulanmıştır. Abhazya’nın Kafkas-Rus Savaşları’ndaki yenilgisiyle birlikte Çarlık makamları tarafından gerçekleştirilen yoğun bir sürgün dönemi yaşanmıştır. Bu sürgün ile 300.000’den fazla Abhaz/Abaza, Abhazya topraklarından Osmanlı ülkesine sürülmüştür. Bu sürgün tam anlamıyla bir katliam, bir soykırımdır. Ardından bölge üzerindeki kolonizasyon politikaları ile ülkenin demografik dengesi Abhazlar aleyhine bozulmuştur. Stalin döneminde kolonizasyon politikaları devam etmiş ve ülkeye yoğun bir Gürcü göçü yaşanmıştır. Abhazya’nın demografik sorunlarının temelinde tarihte yaşadığı soykırım, sürgün ve kolonizasyon uygulamaları vardır.

 

Tüm bunların bilincinde olan Abhazya Parlamentosu 15 Ekim 1997’de Abhaz diasporasına vatana dönüş çağrısı yapmış ve repatriantlara (anayurda dönenlere) kolaylıklar sağlayan “Dönüş Yasası”nı kabul etmiştir.

 

14 Aralık 1994’te Rusya Hükümeti, “Çeçenya’ya askeri ve lojistik destek sağlıyor” gerekçesiyle Rusya-Abhazya sınırını oluşturan Psou nehri boylarını sıkı denetime alarak giriş çıkışı durdurmuştur.

 

19 Ocak 1996’da BDT Devlet Başkanları Kurulu’nca alınan “Abhazya-Gürcistan anlaşmazlığının çözümlenmesi için alınacak tedbirler” uyarınca, Abhazya resmi makamları ve Abhazya’daki bütün tüzel ve gerçek kişilerle ekonomik ilişkiler kurulması yasaklanmıştır.

 

Nisan 1996’da Rusya Federasyonu Ulaştırma Bakanlığı tarafından Abhazya’nın uluslararası telefon bağlantılarına sınırlamalar getirilmiştir. 1996 yılının Nisan ayına kadar mevcut olan 151 giriş ve 182 çıkış hatlarının sayısı 16 çıkış ve 24 girişe düşürülmüştür.

 

15 Şubat 1997’de Rusya Federasyonu ve Gürcistan Ulaştırma Bakanlıkları arasında Tiflis’te bir anlaşma imzalanarak Abhazya Cumhuriyeti’nin dış dünyayla iletişimini sağlayan telefon hatlarının Gürcistan’a devredilmesi kararlaştırılmıştır. Anlaşma Abhazya tarafından protesto edilmiştir.

 

15 Nisan 1997’de Rusya Federasyonu Ulaştırma Bakanlığı, Abhazya’nın dış dünya ile telefon bağlantılarının tümünü kesmiştir.

 

Abhazya 10 yıl boyunca ekonomik ambargo uygulaması ile karşı karşıya kalmıştır. Abhazya üzerindeki ambargo yalnızca Rusya Federasyonu’nun değil tüm BDT ülkelerinin uygulamasıdır. Dış dünya ile tüm irtibatı kesilen Abhazya’nın bu sayede boğulması ve bağımsızlığından taviz vermesi istenmiştir. Buna rağmen Abhazya, her türlü zorluğa direnerek bağımsızlığını korumuştur.

 

Askeri alanda, cephede özgürlüğünü kazanan bu halkın ekonomik ambargo gibi kısıtlama ve caydırma metotlarıyla bağımsızlığından taviz vermesi beklenemez.

 

Abhazya’da, 3 Ekim 2004 tarihinde yapılan başkanlık seçimleri sırasında ve sonrasında yaşanan iç siyasal gerginlik, 12 Ocak 2005’te seçimlerin yenilenmesiyle büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Hatırlanacağı üzere, ilk seçimler sırasında, aynı zamanda işadamı olan muhalefet lideri Sergey Bagapş ile seçime kadarki Başbakan Raul Hajimba arasında sert mücadele yaşanmıştır. Muhalefet lideri Bagapş, Abhazya bölgesindeki mevcut iktidarın adayı olan ve Rusya tarafından da desteklenen Hajimba’yı seçimlerde yenilgiye uğratmasına rağmen, başlangıçta bunu resmen kabul ettirememiştir. Sonraki süreçte, Bagapş’ın seçimi kazandığı, bölgedeki resmi kurumlar tarafından da ilan edilince, bu defa Hajimba ve mevcut iktidar seçimlerin yenilenmesi konusunda ısrar etmiştir.

 

Sergey Bagapş, iktidarın tüm engellemelerine rağmen, 6 Aralık 2004’te yemin ederek göreve başlayacağını duyurunca, toplumdan ve Abhazya’daki güç merkezlerinin önemli kısmından destek bulmuştur. Bu defa devreye dış etkenler girmiş, Rusya, bölge ile arasındaki sınır kapılarının kapatılabileceğinin ve bölge ile Rusya arasındaki ulaşımın durdurulabileceğinin sinyallerini vermiştir.

 

Bölge, büyük ölçüde Rusya (kısmen de Türkiye) ile geliştirdiği çeşitli boyutlardaki ilişkilere dayanarak ayakta durabilmektedir. Deyim yerindeyse, Rusya Abhazya için tek yaşam kaynağı durumundadır. Bu şartlar altında Sergey Bagapş’ın, bazı iç dinamiklere ve Rusya’ya rağmen Abhazya’da oluşturacağı iktidarın uzun ömürlü olmayacağı açıktı. Nitekim, Bagapş’ın ısrarını sürdürmesi üzerine, Krasnodar Valisi Aleksandr Tkaçev, Abhazya ile aralarındaki sınırın kapatılacağını duyurmuştur. 2 Aralık 2004 tarihi itibariyle Sohum-Moskova tren seferleri durdurulmuş ve sınır kapatılmıştır. Rusya Federasyonu Başbakan Yardımcısı Gennadi Bukayev, bu kararın Abhazya’daki istikrarsızlık ve gerginlik dolayısıyla demiryolu çalışanlarının can güvenliğinin bulunmamasından kaynaklandığını dile getirmişse de, Moskova’nın asıl amacının Bagapş üzerinde baskı oluşturmak olduğu herkesçe bilinmekteydi. Seçimleri tanımayan Gürcistan yetkilileri bile Rusya’nın bu tavrından rahatsız olmuştur. 3 Aralık 2004’te bir açıklama yapan Gürcistan Dışişleri Bakanı Salome Zurabişvili, “Rus güç birimleri temsilcilerinin Sohum’u ziyareti, Gürcistan-Rusya sınırının Psou bölgesindeki Abhaz sınırının kapatılması, Sohum-Moskova demiryolu seferlerinin durdurulmuş olması, Rusya’nın bugün için Abhazya’ya bir baskı uygulamak istediğini gösteriyor” ifadelerini kullanmıştır. Aynı gün açıklama yapan Gürcistan Devlet Başkanı Mihail Saakaşvili ise Bagapş ile görüşmelere hazır olduklarını dile getirmiştir.

 

Bagapş ile Hajimba 5 Aralık 2004’te bir araya gelerek, yeni başkanlık seçimleri yapılması ve seçimlere ortak çatı altında katılım konusunda protokol imzalamışlardır. İmzalanan protokol, seçimlere Bagapş’ın Başkan adayı, Hajimba’nın ise Başkan Yardımcısı adayı olarak girmesini, Başkan Yardımcısı’na, Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı, Devlet Güvenlik Hizmetleri Bakanı, Devlet Gümrük Komitesi Başkanı adaylarını Devlet Başkanı’na sunma yetkisinin tanınmasını öngörmekteydi. Protokolün imzalanmasının ardından, 9 Aralık 2004 itibariyle Rusya, Moskova-Sohum tren seferlerini yeniden başlatmıştır.

 

Seçimlerin yenilenmesi sürecinde iki liderin söylemlerinde bazı değişiklikler yaptığı gözlemlenmiştir. İlk süreçte Rusya’nın adamı imajını taşıyan ve Abhazya’nın bağımsızlığından çok Rusya’ya entegrasyonunun savunucusu görüntüsü veren Hajimba, 11 Ocak 2004’te, “hiçbir zaman Rusya’ya katılma düşüncesinde olmadıklarını, her zaman bağımsızlıktan yana tavır sergilediklerini açıklamıştır. Önceden Rusya’nın istemediği adam imajına sahip olan Bagapş ise, yenilenen seçimlerin hemen öncesinde ve hemen sonrasında Rusya’nın kendileri açısından çok önemli olduğunu, Rusya ile ilişkilere özel önem vereceklerini dile getirmiştir.

 

Abhazya’da hangi iktidar göreve gelirse gelsin, Abhazya’nın bağımsızlığından taviz vermeyeceği açıktır. Kolkhide kültürünün yaratıcısı ve 1200 yıllık devlet geleneğine sahip Abhaz ulusu tercihini bağımsızlıktan yana kullanmıştır. Nitekim, Abhazya Cumhuriyeti Meclis Başkanı Nugzar Aşuba, “Özgürlüğü tadınca vazgeçmeniz mümkün olmaz… Bağımsızlığımızı asla pazarlık konusu yapmayız…” diyerek Abhazya’nın bu konudaki kararlılığını ifade etmiştir.

 

Abhazların resmi ideolojisinde ve toplumsal bilincinde, Abhaz halkının Gürcü işgalcilere karşı yürüttüğü savaşın vatan savunması olduğu görüşü kökleşmiştir. Buna göre savaş, işgalcilerin kovulması, vatanın kurtarılması ve Abhazya’nın ulusal-devlet bağımsızlığı hakkının savunulması anlamına gelmektedir ve mücadele Abhazya’nın zaferiyle bitmiştir.

 

Buna rağmen Gürcü tarafı tüm gayretini Abhazya’yı sıkıntıya sokmak ve Abhazya’nın iç huzurunu bozmak üzerine yoğunlaştırmıştır. Gürcistan’ın örgütlediği  “Beyaz Lejyon”  ve  “Orman Kardeşler”  gibi terörist örgütler Abhaz sınırını geçerek saldırılarda bulunmaktadır. 15-16 Mart 2001 Yalta Bildirisi gibi, taraflar arasında güven tazeleyen anlaşmalara rağmen Gürcü tarafı bu tutumunu sürdürmektedir. Dolayısıyla Abhazya halkı Gürcistan’a güvenmekte zorluk çekmektedir.

 

Abhazya’nın bundan sonraki statü tercihi; bağımsız devlet, konfederal veya federal devlet, Rusya Federasyonu’na katılım, tarafsız devlet veya birleşik devlet seçeneklerinden biri olabilir. Ancak statüsü ne olursa olsun, Abhazlar otokton halkı oldukları Abhazya Cumhuriyeti Apsnı’da özgür ve bağımsız olarak yaşamlarını sürdüreceklerdir. “Canlar Ülkesi” Abhazya’da “Can”lar yaşamaya devam edecektir. Abhazları kimse vatansız bırakamaz, hele Gürcistan, hiç bırakamaz!

 

Gürcistan, Abhazların ulusal bilincinde anılardaki küçük emperyalist olarak kalmaya mahkumdur.  

 

KAFKASYA CUMHURİYETLERİ

 

Copyright © 2009 www.kafkasyalim.tr.gg


Genel